Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

İnsanlar çok eski zamanlardan beri diğer canlıların niteliklerini iyileştirmek istemişlerdir. Seçici çiftleştirme yöntemi daha hızlı atların, daha dayanıklı mahsulatın ve pek çok cins köpeğin oluşturulmasında kullanılmıştır. Moleküler bilimin gelişmesi ile birlikte o zamana kadar sadece şansa bırakılan ve nesiller boyu süren seçici çiftleştirme, artık çok daha çabuk ve istenilen bir şekilde gerçekleştirilebilmeye başladı. Tüm bunlar, genetiği değiştirilmiş organizmalar ve bu alanda yapılan icatlar sayesinde mümkün oldu.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar şu şekilde çalışır: Önce ilgilendiğiniz organizmaya eklemek ya da geliştirmek istediğiniz özelliğin ne olduğuna karar verin. Daha sonra bu özelliğe sahip bir başka organizmadan bu özelliğe sahip bir geni ya da genleri alın. Koşulların elvermesi ile birlikte bu genleri alıcı organizmaya naklederseniz, bu genlerin ve beraberinde gelen özelliklerin sonraki nesillere aktarılmasını sağlamış olursunuz.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar ve onlar üzerinde uygulanan teknolojilerin öncüsü, 1938 doğumlu bir mikrobiyolog olan Ananda Chakrabarty'dir. Kendisi küçük halkasal DNA moleküllerinin bakteriler arasında transfer edilebilmesi üzerine çalışmış bir kişidir. Chakrabarty, ham petrolün çözünmesini sağlayacak ve bu sayede petrol sızıntılarının yarattığı olumsuz sonuçların önüne geçebilecek bir bakteri üzerine çalışıyordu. O zamana kadar dört adet psödomonas (katalaz pozitif gram negatif hareket edebilen çubuk şekilli aerobik bir bakteri) varlığı biliniyordu ancak bunlar arasında yapılan hiçbir kombinasyon, Chakrabarty'nin istediği sonucu vermiyordu. Plazmidleri bu varlıklar üzerinde transfer eden Chakrabarty, 1971 yılında dört farklı geni bir varlık üzerinde bir araya getirdi ve bu sayede çok daha gelişmiş bir yağ metabolizmasına sahip bir bakteri oluşturmuş oldu. Kendisinin bu buluşu, patent ile koruma altına alınan ilk organizma olma ünvanını da taşımaktadır.

Günümüzde genetiği değiştirilmiş mahsuller, hayvanlar ve mikroorganizmalar, hızla gelişmekte olan ve çok çeşitli bir araştırma alanını oluştururlar. Genentech tarafından ilk kez 1982 yılında pazarlanan ve insülin üretebilen bir bakteri, bu teknolojinin kullanıldığı en başarılı örneklerden birisidir. Buna rağmen yaşam ile moleküler bazda oynamak, pek çok çevrenin tepkisini çekmektedir. Tarlalara saldıran böceklerden etkilenmeyen mahsul üretimi gibi yöntemler, kimi kesimlerin sert tepkisini çekmeye devam etmektedir.